Okyanusun en derininde yüzen balıklar ne de mutludur balık olmaktan. Ne de eminlerdir savururlarken yüzgeçlerini. Bir ileri bir geri öyle bir çırparlar ki bu uzuvlarını, onların heybeti karşısında unufak olan kum tanecikleri ne yapacağını bilemez, savrulurlar oradan oraya. Okyanusun en derinindeki balıklar kutsal bir görevmişçesine her gün kumu bir oraya bir buraya sürüklerler. Yapmak da zorundalardır hani. Onlar da yapmazsa nasıl döner bu kum saati? Kum tanelerinin bu rastlantısal hareketlerine tüm nedenselliği atfeden bu biricik derin su balıklarının işi hiç de kolay değildir.
Okyanusun dibine çökmüş ağır metallerden nasibini alan bu rezil ötesi balıklardır okyanusu kirleten. Ritmik ağız hareketlerinin saçtığı kurşun suyun her santimetrekaresine bulaşmıştır. Katranlı balçıkların arasında sevinçle çırpınırken bu derin su balıkları, yukarı çıkmaya çalışan ne varsa durdururlar. Sorarlar, ‚Ne bu acele?‘ diye. Bu okyanusun zift karanlığındaki gerçekliğidir ağır metaller, herkes de bu metalleri solumalıdır. Geçmelidir her balığın solungacından, işlemelidir pullarına. Öyle bir işlemelidir ki hem de, bir daha yüzeye çıkamasın ve okyanus kumu yer değiştiricisi olma şerefine erişsin her balık.
Böylesine zift gibi bir gündü, küçük balık yukarı çıkmak istediğinde. Parlak renkli cıvanın pörtlettiği gözlerin sahibi bir balık kuyruğunu sallaya sallaya geçti önünden. Küçük balık yukarı çıkmak istiyordu. Sordu ablalarına, ‚Yukarı nasıl çıkabilirim?‘ diye. Pörtlek gözlü balığın sinirleri tepesine çıktı. Zaten başından aşkın işi yok muydu? Ne diye yeni yetme bir balığın özgürleşme romantizmi ile değerli zamanını harcasındı? Basit bir cevapla başından savardı belki „fazla heyecanlı“ küçük balığı; ‚Çıkamazsın,‘ dedi. ‚Yukarı çıkmak için tek yapman gereken, yukarı çıkmayarak beklemek.‘
Hadi oradan! Siz, yıllarca yuttuğu ağır metaller yüzünden erkenden benzi atmış, hareketleri yavaşlamış, suratı pörsümüş, gözleri pörtlemiş, saçları dökülmüş, beyni büzülmüş ödlek kum kervanları: Mümkün mertebe siktirip gidin. Sizin ucuz zevklerle donanmış bayağı gelecek planlarınızı gerçekleştirmek için katlandığınız eziyetlere bir saniye bile katlanmayı reddediyorum. Kendi küçük hırslarınız uğruna görmezden geldiğiniz, haksızlık ettiğiniz tüm küçük balıkların sesiyim ben. İğrençsiniz ve sizin fikriniz bana tiksinti veriyor. Mide bulandırıcı hazlarınızın peşinde gösterdiğiniz tonlarca beyhude çabanın geçmişten gelen kinini anlıyor ve zerre saygı duymuyorum. Sizler yuttuğunuz ve sıçtığınız o metallerin ağırlığıyla okyanusun derinindeki güvenli alanlarda yüzgeç sallarken, yukarı çıkmaya çalışan, bir anlamda „saf“ su canlıları avcıların en gözde avı olacak yani, öyle mi?
Sizin olduğunuz zehirli bir okyanusta yüzmektense, bir oltaya tutunup canım pahasına o havayı içime çekmeyi bin kere tercih ederim.
Uyuşuk tiranlığınızla birlikte yok olun ve özgür bırakın bizi!